=> Daha kayıt olmadın mı?
burası sitemizin forum bölümü giriş yaptığın için teşekkürler :)
KANKOWW FORUM - başörtüsü
Burdasın: KANKOWW FORUM => FORUM HİKAYELER => başörtüsü |
|
kankoww (şimdiye kadar 218 posta) |
Türbanın Kökleri: Tarih, Gelenek ve Coğrafya Örtünmenin kolaylıkla bir anlam kazanabileceği iklim kuşağının kutuplar, toplumun da Eskimolar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak tek Tanrılı bir peygamber henüz bu topluma ulaşamamıştır. Bu toplumun üyeleri hala Animizm Şamanizm arası bir inanç sistemine sahiptir ve kendilerine kitle iletişim araçlarıyla ulaşabilen teknolojik toplumun dinini benimsemeye de eğilimli gözükmemektedirler. Öte yandan örtünmenin neredeyse hiç şansı olmadığı toplumlar sıcak ve nemli iklim kuşağında yer alan, Amazon, Afrika ve Hint-Pasifik ekvatoral ekseni üzerindeki ormanlarda yaşayan yerlilerdir. Bu avcı-toplayıcı orman adamlarının örtünmesi tamamen hijyen gerekçesiyle ön ve arka deliklerin uygun bir araçla örtülmesinden ibarettir. İklim koşulları gereği bu bölge insanlarında "kıl" gelişimi sadece saçlarda kalmıştır. Üriner bölgede ve koltuk altlarında kıl gelişimi söz konusu değildir. Yani insanın doğal örtüsü olan kılları bile yoktur bu insanların. Bu toplumun üretim biçimleri sanayi toplumu ile karşılaşmasına değin toplum bireyleri milyonlarca yıllık örtünme biçimlerini hiç değiştirmeden sürdüreceklerdir. Yaşam ortamları gereği en iyi örtünme biçimi toprak ve bitkilerden elde ettikleri karışımları vücutlarına sürerek böceklere karşı bir direnç sağlamaktan ibarettir. Bu toplumu avcı-toplayıcı özelliğini değiştirmeden örtmek mümkün değildir. Nitekim 16 yüzyıldan itibaren buralara yayılan Hıristiyan misyonerler bu iklim ve dinsel gereklilikler çatışması ile en çok karşılaşanlardı. Sonuç ise ortalıkta nerdeyse cıs cıbıl gezen animist-Hıristiyan yerliler oldu. Ormanlarda yaşayanlar özgür ve animist kalırlarken, misyonerlerin çevresindekiler animist-Hıristiyanlar olarak beyaz efendilerin hizmetine girdiler ve Kıtalarının yağmalanmasında en önemli rolü oynadılar. Bu devşirmeler olmadan o Kıtaların yeraltı ve yerüstü kaynakları bu kadar kolay yağmalanamazdı. Buradan hiç uzatmadan kritik bir soruyla doğrudan konumuza sıçramak istiyorum; Havva tesettürlü müydü? Öyle ya madem türban ya da başörtüsü Tanrısal bir yaptırım ve sonuçta dinsel bir gereklilik, o zaman Tanrı isteklerinin Evrenselliği ilkesi gereği zamandan ve mekandan bağımsız olmalıydı. Tüm tasvirlerde Havva ve Adem'in cinsel bölgeleri bir incir yaprağı ile örtülür. Acaba gerçek böyle miydi? Konu ile pek ilgisi olmasa da Havva ile Adem yine tüm tasvirlerde "beyaz"dır. İnsanların yeryüzüne yayılımını dikkate aldığımızda akla uygun olan yaklaşım Adem ve Havva'nın birer Zenci olarak tasvir edilmeleridir. Beyaz olarak tasvir edilmesi ise tamamen ırkçılık kokan bir yaklaşımdır. Kimse Zenci Adem'den gelmek istemiyor. Hele bu dinlerin ortaya çıktığı dönemde zenciler halen beyaz ırkın köleleri iken. Örtünme temel olarak insanın değişen iklim koşullarına uyum sağlayabilme çabasının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Daha sonra saldırılardan korunma, hijyenik gerekçeler ve kamuflaj vesaire devreye girmiştir ardından da görsel estetik. En son dinsel argümanlar ve soyluluk örtünme olgusunun içine girmiştir. Kimi köktendinciler örtünme eyleminin insanlık tarihinin başlangıcından beri var olduğunu iddia etmektedirler. Bunun tüm bilimsel verilerle çatıştığı apaçık olması yüzünden bu kişiler mevcut çarpıklığı aşabilmek için insanlık tarihi 6000 yıldan ibarettir diyen dini savlara sarılmaktadırlar. Bunlara göre insanlık primat atadan değil göksel Adem ve Havva'dan gelmektedir ki bunun geçmişi de yaklaşık 6000 yıl öncesine dayanmaktadır. Hatta içlerinde Ademoğlu'nun primatlardan evrimleşerek gelen insanımsılarla birleşmesi yüzünden insan neslinin bozulduğunu iddia edenler de vardır. Bilimsel gerçeklerle uzlaşma çabası diyelim buna ya da tipik bir din bezirganı çarpıtması. Buradan konumuza geri dönmek gerekirse söz konusu sava göre Ademoğlu'nda utanma duygusu Adem'den bu yana her zaman var olageldi ve bu nedenle de cinsel temelli örtünme biçimi ilk insan ve ilk peygamber olan Adem'le birlikte Tanrının bir emri olarak "indirilmişti". Dikkatinizi çekmek istediğim nokta dinsel savların hep bilimin ulaştığı noktanın bir adım ötesinde alaca karanlık kuşağı diyebileceğim bilinmeyen-bilinen arasındaki geçiş bölgesinde konumlanarak iddialarda bulunmasıdır. Din aslında alaca karanlık kuşağında konumlanıp aydınlıktan aldığı bilgilerle karanlık bölgeye projeksiyonlar tutarak (çoğunlukla uydurma yorumlarla) karanlıktan beslenir. Korku ve tehdit ise dinin kullandığı neredeyse vazgeçilmez psikolojik baskı enstrümanlarıdır. Bilgi ve akıl temelinden uzaklaşıldıkça korku ve tehdit temelli toplum kontrol mekanizmaları egemenlerce devreye alınır. Gücün egemenliğine dayalı sistemlerde ki modern toplumlarda buna açık biçimde dahildirler, kitlelerin ezilmesini en şiddetli yaşayan sürekli kadın olmuştur. Kadın bütün bir toplum ile birlikte ezilirken, yetmiyormuş gibi erkek tarafından da sürekli ezilmektedir. Hatta erkek kendi ezilmişliğinin acısını da kadına şiddet ve baskı uygulayarak çıkartmaktadır. Bu durum ataerkil erkek egemen toplumda doruklarına ulaşmıştır. Türban da erkek egemen toplum düzeninin yansıma alanlarından biridir. Erkek kendi cinsel bakışının nesnesi haline getirdiği kadını kendi kötü bakışlarından gizlenmesini emrederek sorunun kaynağı kendisi olduğu halde kadını suçlu ve potansiyel günah kaynağı olarak tanımlamayı seçmiştir. Oysa ortada bir günah varsa o da erkek beynindedir. Kadın da burada olayın mağdur tarafı iken suçlu muamelesi görmektedir. Çünkü suçlu aynı zamanda kural koyucudur. Tesettür kadına haksız yere yapılan suçlu muamelesinin sayısız örneğinden sadece biridir. Nitekim tesettür ya da türbanı bir özgürlük sorunu olarak görenler, bunların kaynağı olan cinselliği neden özgürlük sorunu olarak görmezler, bu bir ikiyüzlülük değil midir? Madem tüm yasaklar kaldırmalı türbana yol açan yasağın kaldırılması cinsel özgürlük içinde çözümlenebileceğine göre neden cinsel özgürlük tanınmıyor, diye sormak gerek. Anlaşılan tarihsel olarak erkek, cinsel özgürlüğün getireceği sakıncaları aşabilmek için kadını hapsetmeyi seçmiştir. Tesettür bir bakıma kadına "gözümün önünden kaybol!" demektir. Gerçi, cevap da peşinen hazırdır; "Tanrısal bir yasağı insan kaldıramaz". Örtünme emri tanrısaldır, bu emre konan yasak ise beşeridir diyeceklerdir. Ondan sonrada sizi Tanrının emrinin her şeyden üstün olduğu paradigmasıyla sıkıştırmaya çalışacaklardır. Tuncay Temiz Aralık 2007 | |||
kankoww (şimdiye kadar 218 posta) |
arkadaslar bu yalnızca bır alıntıdır zira bu düşünce değildir isim belırtilmiştir düşünürün |
Cevapla:
Bütün konular: 333
Bütün postalar: 3639
Bütün kullanıcılar: 54
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse